Ecz. Esin İyiel
2024 yılı sonu itibari ile eczanemi kapattıktan sonra hissettiğim o tarifsiz özgürlük bana yeniden bu soruyu sordurdu.
Zira, 30 yıllık meslek hayatım boyunca tüm meslektaşlarım gibi o kadar çok şeyle uğraşmak zorunda kalmışım ki. Hangisi benim mesleğimin sorumluluğu, hangisi değil, karmakarışık olmuş her şey.
Serbest meslek tanımı;
‘’Bireylerin kendi beceri ve uzmanlıklarını kullanarak bağımsız bir şekilde çalıştıkları, belirli bir işverene bağlı olmadıkları bir iş modeli‘’ şeklinde.
Hadi bu tanımın içine eczacılığı yerleştirelim.
Olmuyor, uymuyor.
En çok ta bağımsız bir şekilde çalıştıkları kısmına.
Kâr oranını,
Ne satacağını,
Ne kadara satacağını,
Hangi koşullarda satacağını,
Nerede, kaç m2 de, nasıl bir dükkanda, hangi koşullarda eczane açabileceğini.
Tabelasını,
Mesai saatlerini,
Yardımcı ya da 2 eczacı istihdamını,
Belirleyen kim? Eczacılar mı?
Peki bize ne kaldı geriye,
Ben bulamayınca Yapay zekaya sordum.
Eczanelerin Özgür Olduğu Alanlar
Bu yanıtı veriyor.
Ne denir ki,
Bir de üstüne neredeyse sadece tapu dairesinin denetlemediği, hasta ifadesi ile çalışan şikayeti ile hep cezalandırılan, haklılığını dahi ortaya koyamayan.
Doktorun eksiğinin bedelini ödeyen, devletin tahsildarlığını yapan, günün sonunda kasasına giren paranın dahi kendine ait olmadığı bir durumdayız.
Elbette meslek onurunu korumak, düzeni sağlamak adına, kanunu standartları olacak, ama sanki artık bu iş biraz amacını aşıyor.
Bir de şu 1.basamak sağlık tesisi olma mevzusu var.
Eczaneler, 31.05.2019 Tarihli – 2019/10 Sayılı Sağlık Bakanlığı Genelgesi ile 1. Basamak sağlık tesisi olarak kabul edildi, iyi güzel de bu tam da sevgili meslektaşım Uygar’ın tanımlaması gibi bir durum.
Varlık içinde yokluk.
Bunu maddi olarak ifade ederler ama burada eczacının kamudaki, hatta genel anlamda devlet nezlinde, hasta gözünde yani tüm muhattapları açısından durumunu anlatıyor.
Kamunun hiçbir olanağından yararlanmayan, sorununda tek başına çözmesi beklenen ama sorun çıkardığı düşünülünce top yekün üstüne gelinen, verdiği kamu hizmetinin bedelini almayan, primini kendi yatıran, analık hakkı vb. hiçbir kolaylaştırıcı sisteme dahil edilmeyen, istihdam sorununu yüksek cirolu eczaneler üzerinden, emekliliği de gencecik meslektaşlarımızın hayallerinden, geleceğinden çalan bir anlayışla sürdüren, yani tam anlamı ile var ama yok bir meslek.
Biliyorum çok eleştirel, karamsar bir yazı ama dedim ya hissettiğim o özgürlük duygusu tüm bunları dile getirmeme neden oldu.
Bilmediğiniz şeyler de değil tabi ki ancak günlük karmaşa içinde boğuşurken bazen çözüm aramak yerine kabullenip sadece devam etmeye odaklanabiliyoruz o nedenle her ortamda dillendirmemiz, daha çok platformda dikkat çekmemiz ve bir yerden başlamamız şart.
Elbette kimsenin elinde sihirli bir değnek yok ama eczacıyı eczanesinde özgürleştiren, kronik sorunlarından kurtaran öncelikli talepleri oluşturup, sonuca varana kadar mücadeleye devam etmek lazım.
Yeni göreve gelen merkez heyeti, muhatapları ziyarete, sorunları dillendirmeye başlamış. Emeklerine sağlık.
Umarım ki bu ziyaretler bir süre sonra dostlar alışverişte görsün sürecine evrilmez.
Eczacılar olarak, sonucun değil, sürecin bir parçası olduğumuz, özgürce, ticari kaygılardan uzak güven içinde, mesleğimizi yaptığımız güzel günlere ulaşmak dileği ile.