Bizler ; siyasi otorite ile iyi geçinmek ve uyumlu olmak adına  suskun kalan , diyalog adı altında dayatmaları,uzlaşma adı altında teslimiyeti kabul etmeyen ,üyelerinin çıkarlarını korumak için var gücü ile çalışan,ülke sorunlarına duyarlı ve gerektiğinde karşı duruş gösterebilen bir meslek örgütü hayal ediyoruz ve bu ülkede özveri ile görev yapan meslektaşlarımızın bunu hak ettiğini çok iyi biliyoruz”

 UZLAŞMACI TEB!

Türk Eczacıları Birliği’nin 37. Dönem 2. Bölgelerarası Toplantısı 4-5-6 Kasım 2010 tarihlerinde Adana’da gerçekleşti.Neler yaşandığına geçmeden önce bölgelerarası toplantı için küçük bir bilgilendirme yapalım.Bölgelerarası toplantı , TEB Merkez Heyeti’nin iki yıllık görev süresi boyunca üç kez yapılması zorunlu olan toplantılardır ve bir anlamda eczacı odalarının seçimsiz olağan mali genel kurullarına eşdeğerdir.

Bu toplantılarda Merkez Heyeti o güne kadar yaptığı çalışmaları aktarır , Eczacı Odalarının temsilcileri de görüş,öneri ve eleştirilerini dile getiririler.Ayrıca ülkemiz ,mesleğimiz ve sağlık hizmetleri ile ilgili güncel konular gündeme gelir,konuşulur,tartışılırdı.

Dı diyoruz çünkü , özellikle son yıllarda bu toplantılar bilerek ya da bilmeyerek , zorunluluktan yapılan , meslek ve ülke gündeminden uzak ,yeni söylemler içermeyen ve birlikte çalışma yapmaktan uzak bir noktaya sürüklendi.

Adana’daki toplantıdaki konuşmacı sayısının altı  ay önce Balıkesir’de gerçekleşen  toplantıya oranla artmış olması çok seslilik adına  olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Daha önce de vurguladığımız gibi çok seslilik ve farklı görüşler bizim zenginliğimizdir ve ortak aklı bulmaya büyük katkı sağlar.

Söz alan konuşmacıların önemli bir kısmı her geçen gün artan sorunları ,sektördeki gelişmeleri ve eczacılık mesleğinin ne denli zor koşullarda sürdürüldüğünü yani işlerin hiç de iyi gitmediğini aktardılar.

Toplantıda yapılan bazı konuşmaları , konuşmaların içeriğini , bu konuşmaları yapanların nereden ve kimlerden cesaret bulduğunu bir sonraki yazıda değerlendireceğiz.

Toplantıda Merkez Heyeti Başkanı ve yöneticileri ısrarla kurumlarla çatışma değil,uzlaşmaktan yana olduklarını ve bu şekilde bir çalışma ortamını benimsediklerini ifade ettiler.Bir anlamda 4-Aralık eyleminden sonra yumuşayan yaklaşıma açıklık getirdiler.

Uyum içinde çalışma yapmak kulağa hoş geliyor ama sonuçlarına bakmak lazım .O zaman olup bitenleri ,son dönemlerde yaşadıklarımızı ,kurumlarla uyum ve uzlaşma(!) içinde gerçekleşen ve başarı olarak sunulan çalışmaları birlikte değerlendirelim.

* 06.10.2010 tarihinde yayımlanan “Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği”  sonrasında yıllardır sakıncalarına dikkat çekilen önemli bir soruna çözüm bulunduğu sanıldı. Ancak, yönetmelik iyi incelendiğinde bitkisel kökenli ilaçların eczane dışında satılmasına  ve bu ürünlerin Tarım Bakanlığı’ndan ruhsat alınmasını engellemeyen , son derece dar bir çerçeve içerdiği ortaya çıktı.Belki başlangıç olması bile olumlu görülebilir ama gerek halk sağlığını tehdit eden unsurların devam edecek olması ,gerekse eski uygulamanın büyük ölçüde devam edecek olması düzenlemenin beklentilerimizin çok uzağında olduğunu apaçık gözükmektedir.Bizim beklentimiz adı her ne olursa olsun insan sağlılığını ilgilendiren tüm ürünlerin ruhsatlarının Sağlık Bakanlığı’nca verilmesi ,sadece eczanelerde ve eczacı danışmanlığında halka sunulmasıydı.

* 23.09.2010 tarihinde yayımlanan  , özel hastanelerde yatak sayısına bakılmaksızın eczane açma ve eczacı çalıştırmaya zorunlu kılan yönetmelikte ilk bakışta özel hastanede eczacı istihdamı için olumlu bir görüntü vermektedir.Ancak günübirlik tedavi uygulaması göz önüne alındığında serbest eczane pazarı için önemli tehdit içermektedir.Ayrıca,uzlaşma ve uyum içinde yapılan çalışmalarla yayımlanan bu yönetmelik neden sadece özel hastaneleri kapsamaktadır ve yönetmeliği yayımlayan Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerin eczanelerinin çoğunda eczacı bulunmadığı bilindiği halde yönetmeliğe dahil edilmemiştir ?

* G2D’li ilaçların son kullanma tarihinin 2020 yılına uzatılmasının bizleri değil ilaç firmalarını düşünülerek yapıldığını daha önce de belirtmiştik. Ayrıca, “Geçici Kare kod” uygulamasının  son kullanma tarihi karmaşası nedeniyle halk sağlığı için tehdit oluşturacağını ve suiistimallere açık bir uygulama olduğunu da belirtmiş ,  kare kodlu ve eski barkotlu ilaçların da geçerli olduğu makul bir geçiş süresini doğru çözüm olduğunu ifade etmiştik.Asıl çarpıcı olan ise , G2D’li ilaçlarla ilgili 7 Kasım 2010 tarihinden geçerli olan , G2D, kupür ve barkodun kesilerek reçeteye eklenmesi uygulamasıydı.Gariptir ki bu uygulama 7 Kasım 2010 tarihinde yani Cumartesi günü bölgelerarası toplantının kapanışında Merkez Heyeti başkanının konuşmasından hemen sonra saat 19.00’da Eczacı Odası yöneticilerinin cep telefonlarına gelen sms ‘ ler ile öğrenildi.Yani ,uyum ve uzlaşma içinde çalışıldığı söylenen kurumlar toplantının gündemine girmeden , beş saat sonra başlayacak uygulamayı bir Cumartesi güne ve toplantının bitiminden sonra duyuruyorlardı.

Aslında,bu toplantı ile ilgili sorgulanması gereken toplantı gündeminde yer almayan çok önemli konular var.

1- Tüm Eczacı Odası yöneticileri , üç günlük toplantı süresince ilaçta reklamı serbest bırakan düzenlemenin TBMM komisyonlarından geçtiğini Merkez Heyeti yöneticilerinden değil  TEKB Başkanından öğrendi.Kurumlarla uyumlu çalışmanın  bir gereği olarak Merkez Heyeti yöneticileri de ilk defa bu toplantıda mı duydular veya bu konunun bölgelerarası toplantıda gündeme gelmesini mi istemediler ?

2- Toplantının açılışında SGK ile yeni bir protokol taslağı üzerinde görüşmelerin başlandığından söz edildi ve belli bir noktaya geldiğinde önce ilgili komisyonla daha sonra da eczacı odaları ile paylaşılacağı söylendi.Hepimizi yakından ilgilendiren bu önemli konu neden bölgelerarası toplantı gündeminde değildi,en başta da belirttiğimiz gibi bir nevi genel kurul formatındaki toplantılarda bu denli önemli konular konuşulmayacaksa nerelerde ve kimlerle konuşulacaktı ?

3- İlginç bir gelişme de SGK’nın son dönemde SUT değişikliği yapmaya veya TEB ile görüşmeye gerek duymaksızın sadece yayımladığı tek taraflı duyurularla önemli değişiklikler yapma yöntemini benimsemesidir. Duyurularla değiştirilen uygulamalar ne kadar geçerlidir ve bizleri ne ölçüde bağlamaktadır ?

İzmir Eczacı Odası olarak her yıl yenileri açılan eczacılık fakülteleri sonrasında 4-5 yıl sonra , yılda yaklaşık iki bin yeni eczacının aramıza katılacağını ,doğru seçenekler bulamazsak ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalacağımızı dile getirdik ve bazı öneriler sunduk.

Aslında başta eczane dağılımı olmak üzere sorunların temel çözümü 6197 sayılı yasanın günümüz koşullarına uygun olarak değiştirilmesi ile çözüm bulacaktır.Ama hızla açılan yeni eczacılık fakülteleri ,ots ilaçlarının eczane dışına çıkma tehdidi ,ilaçta reklamın serbest bırakılması gibi gelişmeler göz önünde tutulduğunda mevcut siyasi otorite ile ne tür bir yasa değişikliği ile karşılaşırız diye ciddi endişelerimiz var.

* Eczanelerde ciroya göre yardımcı eczacı istihdam edilmesi yönünde çalışma yapılmalıdır. Bu konu yasal düzenlemeye gerek kalmaksızın SGK ile yapılacak protokolde yer alarak hayata geçirilebilir.

* Emekli olmaya hak kazanmış meslektaşlarımızın serbest eczane açmayacaklarına veya eczanelerini kapatmaya yönelik bir taahhütte bulunmaları halinde TEB’den ikinci emeklilik maaşı verilmesi sonrasına eczane sayısında belli oranda azalma sağlayacak ve muvazaa ile mücadelede oldukça önemli bir adım olacaktır.

* Muvazaaya karışan eczacıya gerek SGK , gerekse meslek örgütlerince ağır yaptırımlar ve disiplin cezaları uygulanıyor.Ama muvazaayı yapan eczacı dışındaki kişilerin de caydırıcı ağır cezalar alacağı yasal düzenlemeler için çalışmalar yapmalıyız.
* Kamuda görev yapan  meslektaşlarımızın çalışma koşulları iyileştirilmeli ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastane eczanelerinde hak ettiği maaş ve çalışma koşulları ile eczacı istihdamının sağlanması gerekmektedir.

Sonuç olarak ; Ülkemizdeki sağlık hizmetleri ve mesleğimizde yaşanan sorunlar sürekli olarak artıyor.Bizler nitelikli ve sürdürülebilir bir eczacılık hizmeti için tüm gücümüzle çalışmalıyız.Tepe yönetimimiz ise bizlere yakışır şekilde sorunlarımıza çözüm aramalı ve  haklarımızı koruyacak net bir tavır içinde olmalıdır.

Yukarıda sıraladığımız örneklerde açıkça görülmüştür ki , Merkez Heyetinin son dönemde sıklıkla dile getirdiği ‘’ kurumlarla uyum ve uzlaşma içinde çalışıyoruz ‘’ söylemi inandırıcılıktan uzaktır.Ülkenin dört bir yanında zor koşullarda hizmet veren meslektaşlarımız  her şeye karşın örgütlü gücümüze güveniyor ve temsilcilerimizin gereken çalışmaları yapmasını bekliyor.

Bizler ; siyasi otorite ile iyi geçinmek ve uyumlu olmak adına  suskun kalan , diyalog adı altında dayatmaları,uzlaşma adı altında teslimiyeti kabul etmeyen ,üyelerinin çıkarlarını korumak için var gücü ile çalışan,ülke sorunlarına duyarlı ve gerektiğinde karşı duruş gösterebilen bir meslek örgütü hayal ediyoruz ve bu ülkede özveri ile görev yapan meslektaşlarımızın bunu hak ettiğini çok iyi biliyoruz.

Saygılarımla …



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat