İstanbul Eczacı Odası Başkanı Ecz. Semih Güngör’ ün Çorum Bölgelerarası Toplantı konuşmasını( kendi köşesinden olduğu gibi kopyalayarak) yayınlıyoruz:

Sayın TEB Başkanım, TEB Merkez Heyeti’nin değerli üyeleri, Denetleme Kurulu’nun değerli üyeleri, sevgili oda başkanlarım, oda yöneticilerim ve sevgili meslektaşlarım,

Hepinizi İstanbul Eczacı Odası adına saygıyla selamlıyorum.. Çorum Eczacı Odası başkanımızdan konuşmamın başlangıcında bir kez daha özür diliyorum. Çünkü ancak bugün toplantıya katılabildim ve hiç hesapta olmayan özel sorunlarım ve halletmem gereken bir takım konular nedeniyle ne yazık ki bu akşam ayrılmak zorundayım.. En son Başkanlar Danışma Kurulu’nda söz vermiş olmama rağmen sözümü tam yerine getiremedim ama yine de bugün buradayım, teşekkür ediyorum. Bu güzel geçen toplantı için de ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.

Sabahki konuşmaları izleyemedim ama bugün söz alan herkes odaların yaklaşımını dile getiriyor ve Türk Eczacıları Birliği ile ilgili genel eleştirileri ortaya koyuyor. Tabii bunları dile getirmek gerekiyor. Ama öncelikli olarak asıl olanı söylemek gerekiyor ki o, eczacı temelinden bakıldığında meslek tabanında giderek artan bir şekilde yaşanan yılgınlık ve ağırlaşan kayıplar.

Neden bu duruma düştük? Neden bugün eczacı, meslek örgütlerinden bundan sonrası için çok da fazla bir beklentisi yokmuş gibi duruyor?

O zaman eczacıyı daha aktif, daha umutlu, yarına dair beklentilerini çözecek şekilde bakışını sağlamak için bugün yaşananlarla ilgili de bir şeyler söylememiz gerekiyor. Genelde birbirimizi eleştiriyoruz, Türk Eczacıları Birliği’ni eleştiriyoruz, Türk Eczacıları Birliği’nin yapmadığını eleştiriyoruz ama bugün yaşanan süreçte bizi bugünlere getiren, bugün iktidar olan partinin yaptıklarına ettiklerine son dönemde çok da fazla dokunmuyoruz. Sağlıkta Dönüşüm denilen bir program acımasızca uygulanıyor ve sağlık alanının tüm bileşenleri eczacısı, hekimi ve en son dişhekimleri canları burunlarında;

herkes sokaklarda. Dişhekimleri bugüne kadar hiç eylem yapmayan bir gruptur. İstanbul’da ilk defa bir yürüyüş yapıyorlar. Çok da içini doldurarak hazırlanıyorlar.

Alanda feryat almış yürümüş ama bu feryadı iki senedir suskunlukta olan bizler, bu meslek örgütü -ki herkesin dilinde, nerdeyse tüm meslek örgütleri arasında gıptayla bakılan bir meslek örgütü- tamamen suskunluğa bürünmüş, sessiz, edilgen. Böyle bir durumda eczacı tabanının bugün bir şey yapmasını beklediği Odalarına, TEB’e bakışını çok yadırgamamamız gerekiyor. Yani eğer bir şey tartışacaksak önce bu konuda kendimizi eleştirmemiz gerekiyor. Bir genel seçime gidiyoruz ve bu genel seçime giderken bu iktidarın en zayıf noktada olduğunu biliyoruz. Ama bundan faydalanmak gibi, en azından eğer önümüzdeki süreçte tekrar iktidar olacaklarsa gücümüzü göstermek gibi bir çabamız hiç yok.

Bugün AKP’nin sağlığa yönelik bir takım sloganları var. Bilmiyorum Çorum’da da asılıyor mu? İstanbul’da her yerde var: "İlaçları yüzde seksen ucuzlattık, isteyen herkes her eczaneden para ödemeden ilacını alabiliyor" diyorlar. Evet ilaç ucuzladı ama biz bunu 1980’den beri söylüyoruz.

Türkiye’deki meslek örgütleri, Türk Eczacıları Birliği hep söyledi ama kimse duymadı. Ne zaman ki akıllarına o savurganlıktan sonra tasarruf geldi, ilaç fiyatları düştü ve faturasını biz ödedik ödemeye de devam ediyoruz. Peki hasta ilacı bedava mı alıyor? Hasta ilaç katılımı ödüyor, muayene ücreti veriyor, fiyat farkı ödüyor. Niye bunu TEB çıkıp bangır bangır söylemiyor? Tabipler söylüyor, koymuşlar sayfalarına, sağlıktaki dönüşümün ilaç alanında, sağlık alanında yarattığı yıkımı, göz göre göre nelerin yaşandığını açıklıyorlar. Ama bizde ses yok. Biz bekliyoruz, birileri gelecek, bizi kurtaracak. Eğer bu iktidar devam ederse ne olacak arkadaşlar? Esasında yapılması gereken, eleştirilmesi gereken, tartışılması gereken bu değil mi?

Bir 14 Mayıs Eczacılık Günü yaşadık. 14 Mayıs Eczacılık Günü’nün Türkiye’de gündemdeki konusu neydi arkadaşlar? "Akılcı ilaç kullanımı ve antibiyotikler". Geçen sene de aynısını işlemiştik. Gerçi akılcı ilaç kullanımı önemli bir konudur ama Türkiye’de bataktaki eczacıyı kurtaracak bir konu mudur? 14 Mayıs’ı 53 eczacı odası Türk Eczacıları Birliği ile birlikte sorunlarını bangır bangır sokağa dökerek, yaşanan haksızlıkları kamuoyuyla paylaşarak, gündemde olan konuları dile getirerek geçirseydi ne kaybederdi? Biz İstanbul’da yaptık, son derece başarılı oldu. Ekonomik olarak bayağı giderler yarattı bizde ama televizyonlara çıktık, hayatımızda ilk defa radyolara ilanlar verdik, otobüslerin içine yine tanıtım ilanları verdik, vatandaşlara "Sağlığınız önemlidir, sadece eczaneden ve eczacının danışmanlığında aldığınız ürünler güvenilirdir, eczacınıza güvenin" dedik ve bu tuttu. Birkaç gün sürekli eczacı ön plandaydı.

Önemli bir nokta daha yaşadık, dedik ki bir panel düzenleyelim ve bu panelde de Mecliste şu anda grupları bulunan siyasi partilerin milletvekili adaylarını çağıralım, gelsinler, anlatsınlar. Çünkü bugün siyasette o kadar çirkin şeyler oluyor ki kasetler ortada dolaşıyor, her şey konuşuluyor ama sağlıkta ilaç ve eczacılığa yönelik önümüzdeki dönem neler yapılacağına dair iktidar partisi dahil hiç kimse bir şey söylemiyor. Bu panelde onları dinleyelim, düşüncelerimizi paylaşalım dedik. Hepsini teker teker aradık. Özellikle ben Sayın Mehmet Domaç’la Özgür Özel’i telefonla aradım. Hayatında ilk defa Mehmet Domaç bir soru karşısında 30 saniye düşünerek "Evet gelirim" dedi. Bununla kalmadı, tüm partilerin il başkanlarını birer birer yazılı bildirimle ve telefonla arayarak kendilerini davet ettik. Üç siyasi partimizin eczacı milletvekili adayları temsilci olarak katıldılar. Sayın Domaç gelmedi. Hiç yadırgamadım çünkü AKP’nin bize karşı artık söyleyecek sözü kalmadı, yok. Eğer önümüzdeki dönem iktidar olursa ne yapacağını biliyor, orada gelip bizim yüzüme karşı söylemez.

Önemli olan neleri yapacaklarını biliyor olmamız ve onlara karşı bugünden neler yapacağımızı kendi aramızda burada ortaklaşa dillendirir durumda olmamız. İşte bunu yapamadığımız için durum vahim. Çünkü önümüzdeki süreçte, ana başlıklarla değinirsek, bizi nelerin beklediğini hepimiz biliyoruz. Sadece ana başlıklarla dile getirmek istiyorum.

Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı yasalaşacak ve hastanelerin içine özel bir takım eczaneler kurulacak. Mülkiyet kavramını değiştirecekler. A, B, C, D grubu hastaneler oluşacak ve göz göre göre hastanelerdeki ilaçlar da elimizden gidecek.

6197 kökten değiştirilecek. OTC yasasını getirecekler. Bunun hazırlıkları yapılıyor göz göre göre, izliyoruz. Şu anda reçetesiz ilaçlarla ilgili birçok çalışma hazır. Bunu sanayi de biliyor, bekletiyor. Biz sessiziz. Peki sadece bunlar mı yaşayacaklarımız? Demin dile getirdiler: Bir protokol felaketiyle karşılaşabiliriz. Neyi bekliyorlar? Yeni dönemi. Çünkü Türk Eczacıları Birliği ile protokol süreci birbiriyle seçim olarak bakıldığında çok yakın ve orada bizlere nelerin dayatılacağını bugünden tahmin etmek çok da yadırgatıcı bir şey değil. Bizlere nelerin dayatılacağını az çok biliyoruz. Ama buna karşı nasıl davranacağız, gardımızı nasıl alacağız? Ben kendi adıma bilemiyorum arkadaşlar.

İlaç Kurumu’nu oluşturacaklar. Bunu bizzat genel müdürden dinledim. İlaç Kurumu oluştuğunda Türkiye’de ilaç ve eczacılık alanı tümden değişecek, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü kalkacak. Bizim eczacı sıfatımız tartışılır hale gelecek, eczaneler ilaç satışı yapılan yerler olacak. Buna karşı biz ne yapacağız? Henüz ortada hiçbir şey yok! Bunları çoğaltabiliriz; yalnız bir tanesi var ki eğer o gerçekleşirse artık biz ne Türk Eczacıları Birliği’ni eleştireceğiz ne de Oda başkanı olmak için çaba göstereceğiz. Özellikle meslek birlikleri ve odalarını işlevsiz hale getirmekle ilgili çabalar bugünden başladı. Eğer basını takip ediyorsanız göreceksiniz. Sabah gazetesinde başladı tartışma. Diyorlar ki meslek birlikleri siyaset yapamaz. Haklılar bizimki yapamıyor şu anda ama yapanlar var. Yaptırmayacağız diyorlar, örneği de şöyle veriyorlar: "Eczacı odaları pazar günleri kapatmayı kaldırmalı, liberal düzende pazar günleri eczane mi kapanır?". Buradan devam ederek diyorlar ki "eğer siyasileştirmek önlenemiyorsa rekabete açacağız". Nasıl rekabete açılır? Türk Eczacıları Birliği’ne alternatif yaratılır mı? İsterlerse yaratırlar. Bugün dernek yapıları var, değiştirirler yasaları, düzenlemeyi yaparlar. Derler eczacıya hangisini seçersen seç benim için temsiliyet açısından farkı yok. İşte en büyük tehlike budur.

Türk Eczacıları Birliği, Odalarımız bizler için son derece önemlidir, dayanma, direnme noktalarımızdır. Bu bakımdan tartışmaları burada yapacağız. Ne adına yapacağız? İşlevsel hale getirmek için yapacağız, yoksa onların istediği gibi suskun bir birlik, suskun bir oda yapısı yaratacaksak bırakalım o zaman yasalar değişsin.

Konuşulanların sadece değinilmeyen kısımlarına değineceğim. Reçete dağıtım ünitelerinin durdurulması konusu. Reçete dağıtımının bizim açımızdan çok büyük bir önemi olduğunu biliyorum. Bizim derken tüm Odaları kastederek söylüyorum yani olacak şey değil! 2001 yılından beri emek verdiğimiz bir sistem bu. Bu sistemle üçkağıt önlendi. Sahtekar diye tabir edilenler yavaş yavaş deşifre edildi, ortaya çıkarıldı. Kamu dünyanın kaynağını kendi adına kullanma şansına sahip oldu. Biz kamunun cebine istemediği kadar para koyduk bu sayede. Ama birileri çıktı bugün yine durdurdular.

2009 yılından beri Türk Eczacıları Birliği’ne açılan bir dava var. BÖHAK denen Böbrek Hasta Haklarını Koruma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği sürekli davalar açıyor. Bursa’da ve İstanbul’da açtı. Hepsi geri döndü ama Türk Eczacıları Birliği’ne karşı açılan davada 1 sene sonunda bir başka şey oldu. Yürütmeyi durdurma talebiyle açılan davada Danıştay 10. Daire yürütmeyi durdurma talebini reddetti. Bunun üzerine daireler üst kuruluna gittiler. Çünkü işler orada farklı yürüyor. Ve 3 Mayıs’ta yürütmeyi durdurmanın yürürlüğe konulmasıyla ilgili karar çıktı. Burada yadırgadığım şuydu: İstanbul Eczacı Odası’nın avukatları tesadüfen Danıştay’ın tüm davalarını her süreç içinde aralıklı olarak araştırıp "ne gibi davalar neticelendi, bizim davaların durumu ne" diye incelerlerken Türk Eczacıları Birliği’ne açılan davanın numarasını da bildikleri için bir bakıyorlar üst kurul davayla ilgili yürütmeyi durdurma kararını kaldırmış. Hemen avukatlarımızı aradık. Daha doğrusu ben önce TEB başkanımızı aradım herhalde meşguldü telefonu çaldı çaldı cevap vermedi, Harun’u aradım cevap vermedi, bunun üzerine Ekrem’i aradım. Ekrem’in kulağı deliktir, her şeyi çabuk öğrenir. "Ben bir araştırayım" dedi. Beş dakika sonra avukatlardan geri geldi. Dediler ki böyle bir şey olabilir, bekliyorduk. Sonra araştırdılar, belki TEB anlatacak, detaylı bilgi verecek. Evet böyle bir şey var, yürütmeyi durdurma reddedildi, sistem şu anda işlevsiz hale getirildi.

Şimdi ne yapacağız arkadaşlar? 10 yıldır verilen emek ne olacak? Geçtiğimiz bölgelerarası toplantıda bir sunum yapmıştım. O sunumda bazı yanlış algılamalar oldu. Amacımız sistemin eksikliklerini, aksaklıklarını ortaya koyarak kalıcılığı konusunda sizden destek almaktı ama bu duruma geleceğini ben de tahmin etmiyordum. Bununla ilgili Sayın Ankara Oda Başkanından rica ettim. GSS Genel Müdürü Hasan Çağıl’la görüştük.

Panelde dile getirdiğimiz sorunlardan biri olan raporlu reçetelerin bir dağıtım kanalı aracılığıyla hastanın ayağına kadar götürüleceğine dair çok ciddi güvenilir kaynaklardan bize ulaşan bilgileri paneldeki milletvekili adaylarına sorarak "Siz iktidara gelirseniz böyle bir inisiyatifi kullanacak mısınız" dediğimizde basın bunu alıp gazetelere taşıdı. Sosyal Güvenlik Kurumu bundan rahatsız olmuş. GSS Genel Müdürü bizi arayıp "Böyle bir şey yok. Ben taahhüt ediyorum" dediler. Tamam eğer Sayın Genel Müdür taahhüt ediyorsa biz bunu duyururuz dedik ama çekincemizi de şöyle dile getirdik. Biz çok taahhütler yaşadık. 2008 yılında 3 tane bakan imza koydu. Ben de o görüşmelerin içindeydim, sağolsunlar davet etmişlerdi. O Sosyal Güvenlik Kurumu 3 bakanın imza attığı o metni kabul etmedi. Sonunda biz bir başka metne imza atmak durumunda kaldık yani verilen sözler çabuk unutuldu.

İşte niye miting yaptık? Ortaklık yasasını son anda koydular, 6197 bugün hâlâ çıkmıyor. Onun için lütfen ihtiyatlı yaklaşın. Sözler veriliyor ama o sözler bazen yukarılardan bir yerlerden bozuluyor. Böyle olunca reçete dağıtım sistemlerini devam ettirmenin 2 yolu var. Birincisi yeni bir protokol yapılması ve içine çok daha net, açık olarak sistemin nasıl işleyeceğini ve tüm Odalarda da aynı işleyişin sürdürülebilirliği konusunda bağlayıcı hükümlerin yer almasıdır. Ancak bunun için Ocak’a kadar beklemek zorundayız. Daha öncesinde TEB ile hiçbir şekilde bir protokol görüşmesine girmeyeceğini kurum bizzat deklare etti. Ne yapıp edilecek Danıştay 10. Dairede şu anda sürdürülen dava bir an evvel lehimize sonuçlanacak şekilde çalışma yapılacak. Çünkü Sayın Genel Müdür şunu söyledi: "Ben henüz yazılı duyuruyu almadım, aldıktan sonra 1 aylık geçiş süresini kullanacağım. Çünkü bu, kurumun yararına olmayan bir karar. 30 gün sürem var. Eğer 1 hafta daha gecikirse 40-45 gün daha sisteminiz devam edecek. Davayı sonuçlandırabiliyorsanız mesele yok. Sistem işler."

Aradan 10-15 gün dayanma şansımız olur mu olur. Ama hiçbir Oda - ki İstanbul Eczacı Odası’nda 30 personel çalışıyor ve 8 ayda 200.000 TL’lik bir ek kaynak yarattık onlara ayakta tutmak için, 6 ay dayanma şansımız yok. Onun için rica ediyorum bu işin üzerine çok ciddi gidin. Bu davanın bir şekilde Danıştay 10. Dairede görülmesini sağlayın. Çünkü görüldüğü takdirde kararın bizim lehimize sonuçlanacağı çok net.

Eczane açılış kapanış saatleriyle ve cumartesi tatiliyle ilgili 2 yıl önce TEB’in genel kurulunda bir temenni kararı alınmıştı, bir çalışma yapılacaktı. Neden derseniz, her ilde farklı uygulamalar var. Bazı iller cumartesi tatil yapıyor. Özellikle aile sağlığı merkezleri açıldıktan sonra İstanbul’da 3000’e yakın eczane cumartesi çalışmak istemiyor. Ama daha önemli bir konu var ki onu hepimiz göz ardı ediyoruz. Teknisyenlerimiz örgütleniyor, teknisyenlerimiz yürüyüşler yapıyorlar, çalışma saatlerine uygun davranılmasını istiyorlar. Davalar açılırsa ki açılıyor, eczacının çok büyük ekonomik kayıpları olacak. Bunu da göz önüne alarak lütfen bu konuda en azından bir şablon hazırlanırsa ve o şablonu da her Oda iline göre uygularsa Cumartesi günü kapanma, açma kapama saatleri, pazar günü de açılır açılmaz noktasındaki tüm spekülasyonlar kalkar. Bunu da TEB’den bekliyorum.

Emeklilik hakkıyla ilgili net bir açıklama yok. Stok zararlarıyla ilgili hiçbir şey demeyeceğim. Orda tek diyeceğim şey, yöntem yanlıştır. Lütfen doğru yöntemi bulalım. Bundan sonraki süreçte de fiyat düşüşleri devam edecek eğer doğru yöntemi bulamazsak tartışma sürecektir. Biri çıkacak ben haklıyım diyecek, öbürü çıkacak ben haklıyım diyecek. Sonuçta hiçbir zaman ortak noktayı bulamayacağız.

TEB ne yapmalı şu anda? 2 yıldır susma döneminde olan TEB eğer bundan sonraki süreçle ilgili olarak neler yapacağını bizlerle paylaşırsa ben kendi adıma çok sevineceğim. Çünkü önümüzdeki sürece yönelik internet satışları alabildiğince gidiyor, sanal mağazalar üzerinden eczanedeki her ürün satılıyor, giderek bunun ilaca da dönüşeceği kaçınılmaz. Reklam, tanıtım başladı. Öyle fütursuzca yapılıyor ki 1262 ortada, müdahale edin. EGAŞ’ın artık ürün getirmeye gerekiyor. Bunu bir dahaki döneme ertelemeyin. Eczacının kendi ürünü olmalı eğer internette bir şeyler satılacaksa biz de kendi ürünümüzü satalım.

Stok düzeltme affımız verilmeli. TEB’de bir şeyi başaracaksak önce iş bize düşüyor arkadaşlar. TEB’in yönetim kurulunu bir kenara koyun, buraya çıkan her Oda başkanım bir önce çıkanı eleştirerek kendisini bu konuda bunu yapmaya zorunlu hissettiği sürece sorunu çözemeyiz. TEB bir futbol takımı değil, hiç kimse koşulsuz ben onu tutuyorum diyemez. Çünkü o hepimiz için önemli. O açıdan farklı düşünebiliriz odalar olarak ve düşünmeliyiz de, ama bu düşüncelerimizi kürsülerde dile getirirken birbirimizi hırpalayacak şekilde, birbirimizi ağır eleştirilerle daha sonra birbirimizin yüzüne bakamayacak şekle getirmeyelim. Çünkü yeni bir TEB yaratmanın vakti gelmiştir. Bir değişim şarttır.

Mehmet Domaç geleneğini artık bitirmemiz gerekiyor. Bu geleneğin son temsilcileri burada bu arkadaşlarımız emin olun. Bu bakımdan benim güvencem eczacı odalarımız. Biz bugün bu konuda her türlü özveriyi yapmaya hazırız. Eğer siz de hazırsanız en azından dileyelim, bekleyelim ve umalım Türkiye’de bir siyasal değişim olursa veya olmadığı takdirde gelen iktidar bizimle ilgili tasarruflarını Aralık ayına kadar ertelerse yeni bir dönem yeni bir anlayışla biz her şeyin hakkından geliriz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum..



Dosya

Özgür Köşe

Dünyada Eczacılık

Sektörel Bakış

Çepeçevre

Kültür Sanat